17. yüzyılın kargaşa içindeki Osmanlı’sına doğan Naima’nın tarihinde ileri sürdüğü fikirlerin temelini düzen isteği belirlemiş görünüyor. Yeniçeri soyundan gelen resmi bir vakanüvis olması bu düzen isteğinde bilhassa rol oynamışa benzer. Devlete mensubiyet ve sadakati su götürmez. Bu tarafıyla fazla orijinal bulmuyoruz tarihçiyi. Orijinal tarafı mevcut düzensizliğe yönelik tanı ve eleştirilerinde saklıdır. Sonuçta kargaşa sırasında düzen talep etmek düşüncenin yapısı ve gelişimi açısından fazla bir şey ifade etmez, kimseyi düşünür yapmaz. “Ne olacak bu memleketin hali?” demek düşündüğümüzü değil belki ancak endişe ettiğimizi anlatır. Naima da endişeli bir yazar olarak çıkıyor karşımıza. Kaleminden zehir saçıyor. Ama bu, düşünmeyi bırakmış ümitsizlere has yeis zehiri değil, sorunu olduğu biçimiyle tanıtlayabilmiş, çözüm önerebilen insanlara has kesinlik ve katılık zehridir. Bir müfettiş katılığı var Naima’da, ki devlette yaptığı görevler arasında müfettişlik de var. Dışarıdan konuşmuyordu yani Naima. İçeriden, ama tepeden değil aradan konuşuyordu. Naima’nın siyasetinin, daha doğrusu siyasi fikirlerinin beğenilmediğini, birçok kez şikayet üzerine kızağa çekildiğini veya önemsiz görevlere atandığını görüyoruz. Bu da tarihçi düşünürü biraz daha ilginç kılıyor. Naima, Koçi Beğ gibi mentör değil eleştirmendi. Vakanüvisimiz idealden çok gerçekle uğraşır. Gördüğü tanıdığı devlet erkânı için kalbinden ve kafasından ne geçiyorsa söyler. Bundan dolayı, Osmanlı’nın sosyolojisi peşinde olanların ilk bakacağı kaynakların belki başında olması gerekir Tarih-i Naima’nın. Kendisi de bir tür sosyoloji yapmıştır. Mesela meşhur Kadızade-Sivasi ihtilafını yorumlama biçimi, birine karşı diğerini müdafaa veya ikisini birden telin değil, ihtilaf konularının tespiti ve IV. Murat’ın ikisi üzerinden nasıl bir yönetim biçimi geliştirdiği gibi gelişmiş bir yaklaşım içerir. Hem olayları hem kişileri görünen yapılarından daha geniş bir çerçevede değerlendiriyor Naima. Bu sayede de eleştirel düşünce seviyesine ulaşıyor.