Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkmasının ardından hemen hemen bir yüzyıl içerisinde hem devletin hem de hanedanın tarihini yazmak adına birçok bireysel girişim olmuştur. Bununla birlikte resmi olarak 17. Yüzyıl’dan itibaren de birçok vakanüvis Osmanlı Sarayı’nda görevlendirilmiştir. Vakanüvisler ise genellikle şahit oldukları olaylar ile birlikte bir de kendilerinden önce yazılmış eserleri inceleyerek Osmanlı’nın tarihinin yazılmasına katkıda bulunmuşlardır. Bu katkılar sayesindedir ki bizler bugün Osmanlı Devleti’ne dair birçok değerli bilgiye erişebiliyoruz. Lakin, 20. yüzyıla gelindiğinde dönemin hakim ideolojisi hasebiyle daha sistematik bir Devlet-i Aliyye tarihi yazımına yönlenildiğini görebiliyoruz.
Yukarıdaki argümanın en önemli kanıtı ise 1909 yılında Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın önerisine binaen Sultan Mehmed Reşad’ın onayı ile kurulan Târîh-i Osmânî Encümeni’dir. Encümenin temel amacı ilmi değerlere sadık kalarak Osmanlı tarihi yazmaktır. Kendilerinden önce bir şekilde gerek vakanüvisler gerek özel girişimlerle ele alınmış yazıların sırasıyla salname mahiyetinde ve nesnel olduğu gerekçesiyle yeni bir tarih yazımı denemesi girişiminde bulunulmuştur. Encümenin en önemli özelliği ise milli şuur ve vatan bilinci oluşturma amacı gütmesidir. Haftada bir veya iki defa toplanan encümen bir başkan ve on iki uzmandan oluşuyor ve bu görevlilerin hiçbiri maaş almıyordu. Encümen ise bizzat padişah hazinesinden finanse ediliyor, diğer gelirlerinin ise kitap satışından ve bağışlardan geleceği umut ediliyordu.
Encümen ilmi çalışmalarını halka sunabilmek adına iki ya da bir 80 sayfalık bir mecmua çıkarmayı hedefliyordu. İlk sayısını Nisan 1910’da çıkaran Encümen aralıksız sekiz sene boyunca mecmuayı çıkarmaya devam etti. Savaş sonrası yaşanan sıkıntılar nedeniyle bir süre yayınına ara verilen dergi 1921 yılında yeniden çıkmaya başlasa da aynı yıl içerisinde sadece bir sayı çıkarabildi. Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte Türk Tarih Encümeni ismini aldığından derginin ismi de Türk Tarih Mecmuası olarak değiştirildi.
Encümenin en büyük işlerinden bir tanesi de 1917 yılında çıkardığı, devamının da gelmesi planlanan ancak ilk ciltle sınırlı kalan Osmanlı Tarihi’dir. İlk ciltte Osmanlı Devleti’nin ortaya çıkması, Bizans vs. gibi konular ele alınmıştır. Lakin bu cilt ciddi tartışmalara yol açmış ve eleştirilerden de kurtulamamıştır. Bu cilde en ağır eleştirilerden birini getiren ise Mehmed Fuad Köprülü olmuştur. Târîh-i Osmânî Encümeni olarak kurulan, Cumhuriyet ile birlikte Türk Tarih Encümeni adını alan oluşum, 1931 yılına kadar faaliyet göstermeye devam etti. Yerini 1931 yılında Türk Tarihi Tedkik Cemiyetine, yani 1935 yılında alacağı ve hala var olan Türk Tarih Kurumu’na bıraktı. Faaliyet gösterdiği 20 seneden fazla süre zarfında kuruluş amaçlarına her ne kadar ulaşamamış gözükseler de Târîh-i Osmânî Encümeni milli şuur ve vatan bilincinin yaratılması konusunda Türk Tarih Kurumu gibi oluşumlara öncülük etmesiyle en azından bu amacını yerine getirebilmiştir.
Kaynakça
Târîh-i Osmânî Encümeni, İslam Ansiklopedisi