Kitabeler, üzerinde bulunduğu yapıya dair verdiği bilgiler ve oyma veya kabartma yoluyla kazandığı estetik görüntüyle önemli bir mimari öğedir. Yazılış amaçlarına göre farklı isimler alan kitabelerden “tarih kitabesi” eserin kimin tarafından hangi tarihte yapıldığını içerirken “tamir kitabesi” yapının onarımı hakkında bilgileri ihtiva eder. “Kitabe levhası” ise kemerler veya iç kapılar üzerinde olanlara denir.
Kitabeler bilim dünyasına bir araştırma konusu olarak 17. yüzyılda girmiştir. Paleografi’nin yardımıyla Batı kaynaklı kitabeler üzerine çalışılmış, bu çalışmalar sanat ve medeniyet tarihi için de önemli bir kaynak teşkil etmiştir. Kısa süre içerisinde alan hızla gelişmiş ve yalnız kitabeler üzerine araştırmaların yapıldığı epigrafi, kendine başına bir bilim olmuştur.
Yunan ve Latin harfli kitabeler konusunda fazladan bir zorluk yaşamayan bilim adamları, Arapça konusunda ise çeşitli sıkıntılar yaşamışlardır. Bunların başlıcası, bu kitabeleri anlamak için önce İslam dünyasının tarihini, sosyal hayatını ve edebiyatını bilme gereksinimidir. Bu konuda uzmanlar yetiştirmek için 1795’te Paris’te, 1887’de Berlin’de, 1906’da Londra’da çeşitli kurumlar açılmıştır. İslami kitabelerin o zamana kadar yapılmamış olan bir koleksiyon halinde toplanıp düzenlenmesi işini ise 1903’te İsviçreli Max van Berchem yapmıştır.
Kitabeleri okuyabilmek için dil ve hat özelliklerinin iyi bilinmesi gerekirdi. Zira, bazen harf ve kelimelerin yeri değiştirilirdi. Şiir, vezin ve ebced hesabı da yazılanı anlamak için kritik konuların başında geliyordu. Araştırma yapan kişi her ne kadar donanımlı da bulunsa, kitabelerin yazı kusurları bulunabilir, tahrip edilmiş olabilirdi. Kitabeyi yazanın ismi nadir bulunur, eğer hattat bir padişah yazdıysa, yapıdaki diğer kitabelerde başka hiçbir hattat hürmeten imza kullanmazdı. Araştırmayı yapan kişinin bu tip hususlrarda dikkatli ve tecrübeli olması gerekirdi.
Kitabelerin nesir halinden manzum şekline geçisi, İslam’ın ilk dönemlerinden Osmanlılara kadar uzanır. Her ne kadar İran topraklarında manzuma geçişin ilk örnekleri görülse de, Osmanlılar bunu şiddetle geliştirmiştir. Kitabelerin yazılışına dair Osmanlı toprağında yaşanan değişimlerden biri de, kitabelerde bulunan tarihlerin ebced hesabıyla yapılması olmuştur. Bu tarih düşürme yöntemi sonraları Türk edebiyatında önemli bir sanat haline gelecektir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Arapça ve Farsça yazılan kitabeler Türkçe yazılmaya başlanmıştır.