İlkokuldan itibaren hepimize Osmanlı tarihi ve Osmanlı’nın ‘çöküş dönemine’ geçişi ile ilgili olarak öğretilen temel şeylerden biri timar sisteminin değişmesi, bozulmaya başlamasıdır. Osmanlı’nın 16. yüzyıldan sonra idari bağlamda yaşadığı hemen hemen her sıkıntı timar sistemindeki değişimlerle ilişkilendirilir. Bu tezin doğruluğu veya yanlışlığı bir kenara dursun, timar sisteminin gerçekten ne ihtiva ettiğini, nasıl bir sitem olduğunu ve nasıl işlediğini biliyor muyuz?
Bu sorulardan yola çıkarsak, timar sistemini şu şekilde özetleyebiliriz; özellikle kuruluşundan 16. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin taşra idaresi dışında askeri ve mali düzenini de sağlayan, birden çok boyutu olan bir sistem. İdari, askeri ve mali boyutlarının her birini ayrı ayrı açıklamak gerekir ki tam anlamıyla timar sistemini idrak etmek ancak böyle mümkün olabilir.
Timar sisteminin en önemli özelliklerinden birisi, sipahilerin sorumlu oldukları bölgelerdeki çiftliklerde üretim yapan reayadan vergi toplama yetkisine sahip olmalarıydı. Osmanlı topraklarının önemli bir bölümünün timar sistemi ile idare olunduğu ve devletin mali gücünün büyük bir kısmını reayadan toplanan vergilere dayandırdığı düşünülürse, timarlardan gelen vergiler Osmanlı Devleti’nin en önemli gelir kaynağı olduğu görülecektir. Bu noktada unutmamak gerekir ki sipahiler sadece vergileri toplama yetkisine sahip olup, vergileri payitahta göndermek mecburiyetindelerdi.
Mali boyutunun yanı sıra, yetki sahibi olan sipahiler aynı zamanda Osmanlı ordusunun en önemli birliklerinden birisini oluşturmaktaydı. Timarlar yoluyla kendilerine verilen imtiyazlar ve yetkilere karşılık sefer zamanlarında Osmanlı ordusuna katılırlardı. Ayrıca sorumluluklarında olan timarlarda yaşamakta olan reayadan da bazılarını yine sefer zamanında yanlarında orduya götürürlerdi ki bu kişilerde Osmanlı ordusunda cebelü olarak bilinen taburu oluştururdu.
Hem mali hem de askeri boyutları düşünüldüğü zaman, Memalik-i Mahruse’nin idaresi konusunda da timarların oynadığı rolün ne kadar önemli olduğu görülebilir. Nizam-ı alemin tesisi için evvela reayanın üretmesi ve vergisini vermesi ehemdir. Reayanın yerli yerinde, kendi köyünde kalmak şartıyla üretim yapması ve bunların karşılığında da can ve mal güvenliğinin sağlanması ve reayanın bizzat kendisinin korunması konusunda timar sisteminin önemi büyüktü.
Birçok açıdan kritik bir rol üstlenen timar sistemi yukarıda da bahsedildiği üzere 16. yüzyılın sonuna kadar bozulmadan ve değişmeden devam etmiştir. Lakin 16. yüzyıldan sonra idari ve askeri bağlamda yaşanan değişiklikler timar sistemini de timarlı sipahileri de yakından ilgilendirmiştir. Lakin, geleneksel tarih yazımında anlatıldığı üzere timar sisteminde yaşanan bozuklukların Osmanlı’nın klasik-sonrası dönemde deneyimlediği sıkıntılara neden olduğunu söylemek çok da doğru olmayacaktır. Bilakis, gerek Avrupa’da gerekse Osmanlı içerisinde yaşanan bir takım değişiklikler nedeniyle timar ve timarlı sipahiler önemini yitirmeye başlamıştır.