Baykan Sezer’in 1979 tarihinde kaleme aldığı bu kitabı klasikler arasında anmamızın sebebi, kitabın hem Türkiye çapında sessiz ama güçlü bir akademik etkiye sahip olması hem de bu tür kitapların başına genellikle geldiği gibi kısa zamanda aşınmamış olmasıdır. Ders kitabı görünümünde karşımıza çıktığı halde, lisans öğrencisinin çok çabuk yanıt verebileceği, çalışıp dersini de geçip unutabileceği bir kitap değildir. Belki doktora düzeyinde bir ders kitabı olduğu kabul edilebilir. Başka deyişle, Türkiye’de veya yurtdışında sosyoloji doktorası yapmış insanların içeriğini tartışıp kitabı hakiki yerine koyması ve böylece aşındırmaya başlaması beklenirdi. Oysa durum tam olarak bu değildir. Bir kesim, Türk Sosyolojisi Partisi de diyebiliriz buna, Sezer sosyolojisini az çok amentü gibi belleyip emekçi ve sadık bir şekilde bunun açılımlarına ulaşmaya çalışmakta; diğer kesim ise, yani belli bir yabancı sosyolojinin etkisindeki sosyologlar da sanki Baykan Sezer ya hiç yaşamamış gibi ya da bilmedikleri bir dilde bir şeyler karalamış gibi yapmaktadırlar. Tevazuu, seçkinciliği, içe kapalılığı yanlış anlaşılmış bir düşünür-akademisyen, Baykan Sezer. Onu genellikle Kemal Tahir düşüncesi çerçevesinde, Kemal Tahir düşüncesini akademik disipline açmış, sosyoloji haline getirmiş biri olarak ele almak alışkanlık halini almıştır. Yine de Sezer’in bundan ibaret olmadığını, bildiğimiz anlamda özgün bir düşünür-akademisyen olduğunu söyleyen yeni makale ve kitaplar da birer ikişer yayımlanmaya başlamıştır. Kitapları, makaleleri, ders notları (bunları öğrenciye sınıfta anlatılan ve bu yüzden de indirgeme ve tanıtma üzerine kurulu genel geçer ders notu tarzıyla karıştırmamak gerekir; Sezer’in ders notları hakiki bir profesörün derse hazırlık notlarıdır ve binlerce sayfa metni satır satır okuma ve çözme mantığı üzerine kuruludur, bu yüzden de kendine has zorlukları vardır, ama bu zorlukları aşan için artık her yer biraz da Baykan Sezer’in dersidir…) artık Ziya Gökalp’tan sonra ikinci kurucusu sayılabileceği İstanbul Sosyolojinin sınırlarının ötesinde de daha çok sayıda insan tarafından, meslekten olsun olmasın sosyolojiyle ilgilenenler tarafından okunmaktadır. Böylece, kendi öğrencileri dışında birileri de Baykan Sezer’i anlamaya başlamıştır. En önemlisi, Sezer’in sosyolojinin de bir sosyoloji konusu olduğu fikri başka şeylerle de birleşerek karşılığını bulmaya başlamıştır. Yani Baykan Sezer deyince Kemal Tahircilikten daha çok sosyolojinin esası (burada “sorunları”) ve yöntemden söz ettiğimizi anlamaya yavaş yavaş başlıyoruz. Bir gün Sezer’in tasavvuruna uygun bir Türk sosyolojisi Türkiye’de ve muhtemelen Türkiye’nin etkisini hissedebilen başka ülkelerde geçerlik kazanabilecek derecede ortaya çıktığında Sezer sosyolojisi de aşınacak, aşılacaktır. Ama şimdilik Baykan Sezer’in sosyolojik önermesi saf yani henüz sınanmamış bir öneri olarak yerini korumakta, sadece belki Batı güdümündeki sosyolojik anlayışları tehdit edebilmektedir.